23 Ocak 2015 Cuma

GÖMEÇ' DE OCAK AYININ SONLARI

Her gün dakikalarca yürüyorum deniz kenarında iyot kokusunu içime ciğerlerime beynimin derinliklerine çekebilmek için derin derin soluklar alıyorum, ayağıma dolanan yumuşacık yosunların kokusunun saçlarıma sinmesi için iyice yavaşlıyorum, bazende duruyorum sinsin ki yastığıma denizin kokusu bulaşsın ve orada kalsın da sabah gülümseyerek mutlu uyanayım diye..



Ve her gün aynı balıkçı aynı ritmle evine götüreceği ekmeğin umudu ve heyecanı ile asılıyor iplere denizin kalbinden çekip alıyor ağını,bende onun kadar merak içerisindeyim paylaşıyorum balıkçının umudunu heyecanını, yorgun bitkin ama sevinçle eve dönüşünü rastgele balıkçı deyip geçiyorum..
Deniz durgun, deniz sessiz, deniz ürkek yeni ütülenmiş bir çarşaf misali yaz günlerinde herkes onun bu hallerini beklerken ne çabuk da unutmuş yazın hırçınlığını hoyratlığını uslu uslu duruyor babasından korkmuş bir çocuk gibi ...

Tırmanıyorum dik yokuştan yavaş yavaş vedalaşmak istemeyen aşıklar gibi dönüp arkama defalarca bakıyorum ve uzaklaştıkça daha fazla, daha net görebiliyorum muhteşem güzelliğini...

sağ tarafımdaki tel örgünün ötesinde zeytin ağaçlarının arasında tombul koyunlar otluyor sevimli sesler çıkararak ...

Eve döndüğümde içeriye girmek istemiyorum bahçede alıyorum soluğu geçmiş günlerde yaşadığımız soğuğun dondurduğu sardunyalarıma bakıyorum üzülerek ne yazık ki çoğu ölmüş bahçede kurtarabileceğim  diğer bitkileri buduyor eğilerek çimlerin arasındaki yabani otları topluyorum yaramaz kedim Bekir ile birlikte...



Ayağa kalkıp gökyüzüne bakarak derin bir nefes alıyorum biliyorum ki burayı çok seviyorum ve ben Gömeç’ te yaşlanmak istiyorum...

15 Ocak 2015 Perşembe

HAYATIN ANLAMI


Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna takmış kafayı...
Bulduğu hiçbir yanıt ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş.. Ama aldığı yanıtlar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir yanıtı olmalı diyormuş.. Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş.. Köy, kasaba, ülke dolaşmış, bu arada zaman da durmuyor tabii ki ...
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona
-Şu karşı ki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar istersen ona git belki o sana aradığın yanıtı verebilir, demişler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda Bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş .. Bilge “sana bunun yanıtını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor” demiş . Adam kabul etmiş. Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş.
- Şimdi çık ve bahçede bir tur at, tekrar buraya gel ... Yalnız dikkat et, kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin..
Adam, gözü çay kaşığında, bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış evet demiş "kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı?"
Adam şaşkın...
- Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki ...
- Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş Bilge...
Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzelliklerle büyülenmiş, muhteşem bir bahçedeymiş çünkü ... Geri geldiğinde bilge adama "bahçe nasıldı" diye sormuş ... Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış. Bilge gülümsemiş "ama kaşıkta hiç yağ kalmamış" demiş ve eklemiş:
- Hayat senin bakışınla anlam kazanır. Ya sadece bir noktayı görürsün, hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın, akıp giden zamanın anlam kazanır ... 

Hayatının anlamı senin bakışlarında gizli...


Belki rutin koşuşturmalarımız ve yaşam savaşımız içinde farkında değiliz ama amaçlarımız hakkında yeterince düşünüyor muyuz? Yoksa amacımız yok mu hayatımıza dair? O güzelim günleri hiçe sayarak mı yaşıyoruz ne kadar yaşayacağımızı bilmeden hem de...
Yaşadığımız her gün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız var ve her şeyin kendi seçimimize bağlı olduğunu bilmemiz gerek...

Hayat, durup bir mucize bekleyecek kadar uzun değil...




8 Ocak 2015 Perşembe

BEYAZ MUTLULUK ÜŞÜTÜYOR



Yeni bir yıla soğuk havalarla girdik, hastalıklar arttı gripti nezleydi derken belki de pek çoğumuz mendili burnumuza bağlayarak gezmek istiyoruz. Şu günlerde yurdun pek çok yeri karlar altında herkes birbirine bizde bu kadar kar var sizde ne kadar gibi sorular sorarak kar kalınlığı yarışmaları yaparken birde okullar tatil olunca çocuklarda bayram yaptı, kardan adamlar yapıldı kar topu oynandı yün eldivenlerin içindeki eller, atkının altındaki burunlar donunca evlere kaçıldı sıcacık çaylar, çorbalar, televizyonun başında acaba yarında okul tatil olur mu diye bekleyen çocuklar, diğer tarafta soğukta donan evsizler aç sokak hayvanları günün manzarasından özetler. Dolayısıyla birkaç gündür instagram ve facebookdaki paylaşımların neredeyse tümünde tema kar manzaraları...



Bu fotoğrafları izlerken bile kara doydum diyebilirim. Gelelim esas meseleye hava çok soğuk olmasına rağmen Gömeç’de kar yağmadı ama soğuğunda hatırı sayılır yani, bahçe musluğundan sızan su bile donmuş vaziyette şöyle bir bakınca karşı dağların tepelerinde görünen karlar soğuğun nedenini bariz bir şekilde ifade ediyor.


Benim gibi kısacık gündüzleri, uzun geceleri, soğuğu, lahana gibi türlü kıyafetlerle sarınmayı sevmeyen biri için kış sadece fotoğraflarda görsel anlamda güzel. Sobanın üzerindeki kestanenin kokusu, sıcacık salebin dayanılmazlığı yada bozanın içindeki leblebiler bile kışın bir an önce bitmesini istememe engel değil. Güneşli ama soğuk havalar yaza olan özlemimi daha da artırıyor. Bu fotoğraflara inat hep sıcak günleri dondurma yalamanın keyfini rengarenk çiçeklerin üzerinde bal toplayan arıları, yaprakların aralarındaki böcekleri, türlü türlü kuşların kanat çırpışlarını, ötüşlerini, güneşin altında ısınıp ısınıp serin sularda ferahlamayı, kumsalda kumdan kale yapan çocukların cıvıltısını, gece ince kıyafetlerle bahçede oturup ürperince omuzlarıma attığım şalı, üzerine uzanıp karanlıkta yıldızları izlediğim şezlongu ne kadar özlediğimi bir kez daha anladım. Özledim şu sıralar ekmeğimin üzerine sürüp reçeliyle idare etmeye çalıştığım şeftaliyi, çileği, vişneyi, özledim mis kokulu domatesleri bahçeden koparttığım çıtır çıtır biberleri özledim.

Beyaz mutluluk üşütüyor özledim seni YAZ GÜNEŞİM çok bekletmeden gel...


1 Ocak 2015 Perşembe

HOŞ GELDİN 2015


Küçükken üzeri pullarla süslü bir kartpostalım vardı bu kartpostal bana nereden gelmişti kim vermişti hiç anımsamıyorum. Karların içerisinde bir ev çatısı karlarla kaplı bacasından dumanlar tüten pencerelerinden ışıklar sızan, havada uçuşan kar taneleri ve bir çam ağacı ışıltılı süslerle dolu. İşte böyle bir yeni yıl kartpostalıydı ve ben hep böyle bir yılbaşı ağacımın olmasını isterdim. Yıllarca o kartpostalı sakladım sonrada bir şekilde kayboldu gitti ama aralık ayının ilk haftasında rengarenk ışıkları olan ağaç süsleme tutkumu hiç kaybetmedim.


Yeni yıla saatler kala Gömeç’de elektrikler kesilmiş olsa da çok güzel duygularla başladım yeni yıla, 





anımsamak istemediğim tüm hayal kırıklıklarımı bütün kırgınlıklarımı, umutsuzluklarımı negatif olan her şeyi 2014 ün karanlık saatlerinde bıraktım ve 2015 ‘de yeni hayallere yeni umutlara barışa dostluklara kucak açtım....

Yeni yılda bütün dünyaya ve  ülkemize sevgi diliyorum barış diliyorum. Savaşların, acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla... Nice Yıllara!