16 Şubat 2015 Pazartesi

ZOR İŞTİR TÜRKİYE'DE KADIN OLMAK

Türkiye de kadın olmak, sokakta taciz, evde şiddet görmek demektir.   Mini etek yada dar pantalon giydiğinde  tacizin tecavüzün meşru olabileceğini bilmektir.  Kızımsın, dizimi dövmemek için seni dövmek boynumun borcudur deyip döverler, karımsın, elbette döverim de severim de derler döverler.

Zor iştir Türkiye'de kadın olmak, evlenmemişse evde kalmıştır her gün birileri ne zaman evleneceğini sorar, boşanmışsa duldur eski eşinin tehdidi altındadır öldürülme riski vardır ,çocuğu yoksa kısırdır erkeğin ailesi tarafından boşatılma riski vardır yada üstüne kuma alınmalıdır, dekolte giyiniyorsa hafif meşreptir , çok gülüyorsa , çok geziyorsa sürtüktür 
tecavüz edilme riski vardır , erkek arkadaşı varsa türlü isimlerle etiketlenmektir. Türkiye’de kadın olmak, ayıplarla, ön yargılarla, geri kafalılıklarla savaşmaktır. Bindiği minibüste dolmuşta  kendini eğitememiş sapık babaların sapık oğullarının tecavüzüne uğrayıp hunharca katledilmektir. 
 özgecan arslan ile ilgili görsel sonucu

Türkiye'de kadın olmak fikrini savunamamaktır savunmak istersen polis tartaklar, kahkaha atamamaktır  görevin iffetini korumaktır, düşünememek, konuşamamak, içinden geldiği gibi davranamamak, hakkını arayamamaktır.  Türkiye’de kadın olmak, bedeninden, cinselliğinden, kadınlığından utandırılarak eğitilmek, her zaman bir cinsel obje olarak görülmektir. 6 yaşındaki bir kız çocuğu eş olabilir 80 yaşındaki bir erkek 13 yaşındaki kızla evlenebilir.  İtiraz ederde hakkını ararsan da“Feminist” olursun zor iştir Türkiye'de kadın olmak .... 
kadın cinayetleri istatistik ile ilgili görsel sonucu

Yeter artık Münevver'ler, Sierra'lar, Güldünya'lar, Özgecan'lar ve unutamadığımız binlercesi ölmesin katiller önce cezalandırılıp birkaç yıl sonra hafifletici sebeplerden aflardan faydalanıp aramızda dolaşmasın...

9 Şubat 2015 Pazartesi

HER GÜN ÖLÜYORUZ


Güzelliğin sonu çirkinliktir. Gençliğin kaderi solmaktır. Hayat ağır ağır "çürümekten" başka bir şey değildir; her gün ölüyoruz.
Peki ne yapıyoruz?
Sürekli erteliyoruz.
Anne babamıza onları ne kadar çok sevdiğimizi söylemiyoruz, sıkıca sarılmıyoruz.
İş, para, kariyer diye gözümüz dönmüş, sevgilimizi haftada bir gün zor görüyoruz.
Eşimizle çıkacağımız tatili 28. kere planlıyoruz, 29.da gitmeyeceğimizi biliyoruz.
Bebek istiyoruz ama "kendimize layık" eş bulamıyoruz. Bulduklarımızı kısa süre sonra diğerlerinin yanına "rafa kaldırıyoruz".
Reddedilmekten korkup, "seni seviyorum" diyemiyoruz.
Arkadaşlarımızla randevularımızı "öncelikli ertelenebilecekler" listesine koyuyoruz.

Aldatıyoruz, aldatılıyoruz ve "başkasını bulamam" diye yalanlarla yaşıyoruz.
İşsiz kalan arkadaşlarımızı arayıp, sormuyoruz.
Karanlık kış günlerinin ardından parıldayan güneşi, plaza camlarının arkasından izliyoruz.
Yağlı, kızarmış, kanserojen demeden, bilerek ve isteyerek "habire" yiyoruz.
Her pazartesi rejime başlayıp, salı sabahı bırakıyoruz.
Sigara dumanını oksijenden daha büyük bir zevk duyarak ama "bırakmalıyım" diyerek içimize çekiyoruz.
Kahve, çay, çikolata tüketiminden vazgeçmeyip selülit kremlerine ve mide haplarına servetimizi yatırıyoruz.
Spor salonlarının broşürlerini arşivleyip, "isten güçten, bir türlü" gidemiyoruz.
Evimizi kitap doldurup hiçbirini okumuyoruz. Diş ağrısından ölüyoruz, gözlerimiz doğru dürüst görmüyor, doktora gitmiyoruz.
Bizden sonrakiler için yalnızca "tıklayıp" bir ağaç dikmiyoruz.
İhtiyaç duyan bir çocuğu okutmuyoruz.
Nefret ettiğimiz işimize "para" için devam edip, seveceğimiz bir iş arayışına girmiyoruz.
Ne yapıyoruz?
Her gün ölüyoruz.

Frederic
Beigbeder, Aşkın Ömrü Üç Yıldır kitabından


HAYAT GÜZEL ŞEYLERİ ERTELEYECEK KADAR UZUN DEĞİL...